|
İlk gün sürprizleri
Genel kurulumuz yeni yönetimi 28
Haziran 2025'de göreve getirdi ama alınan kararların ticaret sicilinde ilanı
ve yönetimin resmen yetkilendirilerek işe başlaması ancak 30 Haziran
akşamına doğru olabildi.
Ne var ki, o gün biri idareden dğeri sahadan olmak üzere iki
çalışanımızın görevden ayrılmak için yönetimin değişmesini
beklediklerini, elimizdeki iki aracın da önemli bir bakım-onarım için
oto sanayiinin yolunu tuttuğunu ve bu nedenle 250 bin lira dolayında ciddi bir masrafla
karşılaşacağımızı öğrendik.
Sadece bu mu?
Değil tabii... sokak araları ve bahçeler bir yana, yönetim binasının
yanındaki meydanda çöpler büyükçe bir tepe halinde yığılmış ve elde araç
olmasa da bir şekilde kaldırılmayı bekliyordu.

Bunlar ancak bir kepçe ile kaldırılabilirdi. Gündoğan'dan büyükçe bir
hafriyat kamyonu ile Turgutreis'e nakledilmek ve oraya belirli bir bedel
karşılığında dökülmek durumundaydı.
En kötüsü, yüklenen kamyonun her bir gidiş dönüşüne kadar kepçeyi bekletmek
ve ona 1750 liradan saat ücreti ödemek zorundaydık.
Yine de yaptık...
Sadece bu yükün altından kısa zamanda kalkabilmek için üyelerimizin
bahçe budama işlerine bir kaç gün ara vermelerini, kesseler ya da
kestirseler bile bunları birkaç günlüğüne kendi bahçelerinde muhafaza
etmelerini istedik ama neyazık ki "kesmenin hızını" dahi pek
kestiremedik.

Sevimsiz bir görüntü de yönetim
binamızın önündeki göbekteydi. Belki pek dikkat etmeyen üyelerimizi
rahatsız etmiyordu ama, üzerinde kendiliğinden yetişmiş ve kökü çürümüş
tek ağaç yan yatmış, ortadaki toprak aşağıda görüleceği gibi domuzların zaman zaman
eşelemesiyle iki çukur yaratmış, üzerinde bitki örtüsü kalkmıştı.

Burasını bu eski görünümden
kurtarmak ve...

Yan yatan ağacın günün birinde
meydanda parkeden araçların birinin üzerine yıkılmasını önlemek
gerekiyordu.
Kiralanan kepçenin boş zamanını değerlendirerek bu alandaki yan yatmış
ağaç ile bir büyük ve eski kökü yerinden söktürerek burası için hemen
yeni bir düzenlemeyi projelendirdik. Bir konu, buraya bir palmiye mi
yoksa zeytin ağacı mı daha uygun olurdu? Onu da siz üyelere sorduk ve
açık arayla "zeytin" tercih edildi.
Mevsim şartları dolayısıyla kendi zeytinlerimizin birini söküp buraya
dikmek mümkün olmadığı için "tüplü" yani saksıda bir zeytin bulmak
gerekiyordu.
Proje hemen başlatıldı ve eldeki imkanlar ölçüsünde hızla ilerliyor.
Sonunda orada gece ışıldayan bir zeytin ağacı ve etrafında oturma
yerleri ile güzel bir düzenleme göreceksiniz.
Çöp konteynerleri
Sitemizi boydan boya yaran
belediye (İmar) yolundan geçenler, geri plandaki tekne ve çöpyığını
dahil, hemen servis durağının yanıbaşında dizili ve çoğu zaman yerlere
taşan çöpleri ile o 6 adet konteyneri görüyor ve bu durum bizim
sitemizin görüntüşünü bozuyordu.

Bunları sadece bulunduğu eski
yerinden kaldırtarak hemen karşısındaki yeni yere taşıyarak öncelikle o
göze çarpan kötü görüntüyü yok ettik.
Artık yoldan geçenler böyle bir
şey görmüyorlar. Bu değişiklik, onlardan servis durağına ve yönetim
binasına doğru gelen kötü kokuları da uzaklaştırdı bu arada.
"Evsel atık"ların konduğu bu konteynerler artık arkalarındaki zakkumlar
arasında gizlenirken bu konudaki ikinci sıkıntımız "Katı atıklar"
konusundaydı. Bilindiği gibi bizim sitemizde üç çeşit atık var.
Bunlardan birincisi bu konteynerlere konan evsel atıklar ve bunları
düzenli olarak belediye gelip alıyor. İkincisi ve büyük sıkıntı
nedenimiz bahçelerden toplanıp Turgutreis'e götürdüğümüz bahçe atıkları,
budanan dallar, üçüncüsü ise çok da düzene sokamadığımız "katı atıklar"
idi. Bilindiği gibi bunlar kendi aralarında kağıt-plastik-cam gibi de
ayrıştırılarak depolanacak ve belediye bunları biriktikçe alacaktı.
Oysa uygulamada çok başarılı olunamadı. Bu atıklar maalesef genelde yine
evsel atık konteynerlerine atılırken buralara sığmayanlar rasgele
yerlere bırakılıyor ve bu iş için yapılan oda, ya boş kalıyor ya da
diğer bahçe atıklarının geçici depolama yeri olarak kullanılıyordu.
Evsel atık konteynerlerini yeni yerine taşırken işte bunların da artık
ayrı ayrı depolanacağı ve aynı sırada yenilerini yaptık.

Eski katı atık deposu ne
olacak?
Katı atıklar için yeni ve üç gözlü
yeni yer yapılınca, elimizdeki eski ve pek verimli kullanılamayan
atık depomuz elimizde kaldı.
Çatısı açık, önündeki ağır demir kapı yer yer çürümüştü. Bunu da
değerlendirmeye aldık.


Burası üstü örtülüp cephesi
yeniden düzenlenerek içinde oturulabilir bir mekan haline gelecek ve
büyük olasılıkla kooperatifimizin "İktisadi İşletme"si için
kullanılacak. (Kooperatif iktisadi işletmesi hakkındaki bilgileri ilgili
bölümünde bulacaksınız)
Yine bu düzenlemenin bir başka
uygulaması olarak; bitişiğinde bulunan "servis durağı bankı", imar
yolundan hızla aşağıya inen ve ancak son 3-5 metrede yön değiştiren ağır
vasıtaların durakta bekleyenler için yarattığı riski ortadan kaldırmak
amacıyla bu yapının ön tarafına, resimdeki gibi bir yere taşınacak.

"Çardak" ya da "Teras Kafe"
Adını "Sosyal Tesis"
olarak ansak da, ancak genel kuruldan genel kurula bir kaç saatliğine
yararlanabildiğimiz ve şimdilik "Çardak" ya da "Teras Kafe" dediğimiz
bölge, aslında çok güzel manzaralı bir yerimiz, sitemizin önemli bir
zenginliği olmasına rağmen, olması gerektiği gibi değerlendirilememişti.
Üstelik sağ tarafındaki boşluk neredeyse ilk günlerinden itibaren
ağaç-odun ve diğer eşyaların atık yeri haline gelmişti.

Bu alanı tamamen temizledik ve bu
manzaralı yere bütün üyelerimizin gelip çaylı-kahveli toplantılar
yapacağı, gelen misafirlerini ağırlayacağı hatta sitemizin çeşitli
etkinliklerinin yapılacağı bir yer haline getirmeyi planladık ve hemen
işe başladık.
Proje şöyle: deniz tarafındaki 22X6 metre ölçülerinde, 2,5 metre
yükseklikte profil demirden bir çatımız var. Bunun üzeri sahidle
örnekleri görülen kamıştan yapılmış bir örtüyle örtülecek, altında
kullanım durumuna göre 80X80cm 10 adet masa ve etraflarında dörder adet
sandalyeleri olacak.
Şüphesiz giriş herkese açık ve özellikle site hanımlarının burada
kekli-çörekli toplantılar yaparak sahiplenmeleri beklenecek.

Burası, yönetim kurulu üyemiz
ve başkan yardımcısı Murat Sinan Kartal'ın, elektrikçimiz Mustafa
Bulut'un ve Erol Demir'in sezonun en sıcak günlerine rağmen kendi el emekleriyle yani dışarıdan hizmet almadan,
kimseye para ödemeden kendi imkanlarımız kullanılarak ortaya çıkarılıyor.

"Çardak yolunun
ışıklandırılması"
Sosyal alanımız "Çardak"ın giriş yolunu da
aydınlatıyoruz. Bu bölge daha önce bu şekilde kullanılmadığından
özellikle akşam saatlerinde ıssızdı, karanlık kalıyordu. Buraya yapılan Çardağın
daha da ön plana çıkarılabilmesi bu saatlerde yolun daha güvenilir hale
gelmesi için girişe göre sağ tarafta kalan duvarlar yerden
aydınlatılarak daha şık ve Çardak için daha "davetkar" hale getiriliyor.

Sandalyeye kavuşmak!
Bizim gibi sitelerin kendilerine has bir havası, bir
düzeni, aynı sitede hele önemli bir kısmı 30 yıldır oturan komşular
arasında yakın dostluk ilişkileri olması gerektiğini zaman zaman
savunmuş ve Denizatı'nın bunun tam tersi olan "mahalleleşmemesi"
konusunda mutlaka bir şeyler yapılması gerektiğini anlatmıştık.
Çünkü sitelerin değeri her zaman içerideki imkanlar, ortam ve huzuru ile
ölçülüyor.
Ve bunu sağlamanın en basit yolu, yönetimlerin zaman zaman
düzenledikleri etkinliklerle üyelerini bir araya toplaması, böylece
onların en azından aynı çatı altında birer demli çay içmesi, göz göze
geldikleri zaman birbirlerine merhaba diyebilmesi, birbirlerine "yan
masadan" bir şeyler ikram edebilmesi, sırasında dertleşebilmesi
ile olabiliyordu.
Ne yazık ki bizde bu durum hep bir özlem olarak kaldı ve bir türlü istenen
ölçülere ulaşamadı.
Neden? diyeceksiniz şüphesiz...
En basitini söyleyelim:
Farkında mısınız, en başta, bizim 314 haneli sitemizde bu işin ilk şartı
denebilecek "masa" mız, oturacak "sandalyemiz" yoktu.
Senede bir, yasa gereği yapılan genel kurullarda oturulan sandalyeler
bile sırf o gün için dışarıdan, düğün salonlarından kiralanıyor ve
toplantı biter bitmez yine alındığı yere teslim ediliyordu.
Bu belki başkalarına biraz garip gibi gelebilir ama öyleydi.
İşte bu nedenle ilk adımı atarak "Çardak" projesi ile birlikte "genel
kurullar dışında da bir arada oturabilmek için" kendimize hemen 10 masa
ve 90 sandalye satın aldık. Dolayısıyla sitemizde artık kim hangi etkinliği
yapacak, hangi dost sohbetlerini düzenleyecekse, kim evinin dışında
misafir ağırlamak isteyecekse hem geniş bir gölgeliğimiz,
hem oturacak masa-sandalyemiz oldu.
Su sorunu üzerine

Büyük olasılıkla sizlerin de çeşitli kaynaklardan izlediği gibi
Türkiye’miz giderek artan bir biçimde kuraklık, yani su sıkıntısı
çekiyor.
Bunun bir nedeni iklim değişiklikleri ise bir başka nedeni de ülkemizde
kendi nüfusumuzun dışında 10 milyon civarında yeni ve «misafir» «su
tüketicisi» olması.
Dolayısıyla, sularımız bir yandan iklimsel nedenlerle azalırken diğer
yandan da, öncesinde 80 milyon yurttaşımız arasında paylaşılan suyun
artık göçle gelen bu 10 milyon yeni su kullanıcısının eklenmesiyle bu
gün 90 milyon kullanıcı arasında paylaşılmak zorunda olması.
Yine biliyor olacaksınız; önceki yıllarda iyi kötü ihtiyacı
karşılayabilen barajlarımızın birer birer kurumasıyla bizlere buralardan
su sağlamak durumunda olan belediyelerimiz (Tabii ki bizim Bodrum
Belediyemiz de dahil) ortaya çıkan su açığını yeni yeni açılan
«kuyulardan» sağlamak zorunda kalıyorlar.
Kuyular kolay kolay kurumayacak kaynaklar mı, su kalitesi iyi mi?
Ne mümkün!
Sonuçta, yağmur yağmayınca ya da yağan yağmur artık betonlaşmış araziler
dolayısıyla toprağın derinliklerine işleyemeden denizlere akıp gittikçe
kuyular da sınırsız bir kaynak olmaktan çıkıyor.
Nitekim, Konya tarafında yeraltı sularının kullanımıyla çöken topraklar
(obruklar) bunun en açık örnekleri.
Bu arada baraj sularından kuyu sularına dönmenin bir başka sıkıntısı
daha var:
Kuyuların suları ne yazık ki barajların suları kadar «yumuşak» değil ve
kullanılan her kuyu, içinden su çekildikçe giderek tuzlanıyor, bulunduğu
toprağın yapısına göre bileşimleri değişiyor hatta kokabiliyor bile.
Bu sıkıntılı haberlerin yanında -başkalarına göre- biraz daha iyi bir
haber verelim:
Şu anda Bodrum yarımadasında çok büyük bir su sıkıntısı ve yoğun
susuzluk çekilirken bizim toplamda 2000 ton su tutabileceğimiz
depolarımız ve belediyenin su verememesi durumunda -şimdilik verim
alabildiğimiz- kendi kuyumuzdan su takviye imkanımız var.
Yarımadada çekilen su sıkıntıları hakkındaki bilgilerimizi de günlük
olarak whatsapp üzerinden «Bodrumdaki bütün site ve mahallelerin
belediye ile olan mesajlaşmalarının görülebildiği» yaklaşık 250 kadar
site yöneticisinin katıldığı bir «çevrim» üzerinden anlık takip
edebiliyoruz.
Tabii ki isim vermek doğru olmayacak ama, çok kısa bilgi vermek
gerekirse bu gruba dahil yöneticilerin yarıdan fazlası kendi site ya da
bölgelerine 3 günden başlayarak bir hafta-10 güne kadar su gelmediğini,
belediyelerden tankerle su talep ettiklerini söylüyorlar.
*
Peki durum buysa ne yapmalıyız?
1.Kısa dönemde yapılacak olan şey şüphesiz ki; «bu kıtlığın ve giderek
daha da kıtlaşacak suyun değerini bilmek ve mümkün olduğu ölçüde
tasarruflu kullanmak.
2.Kuyulardan gelen suyun baraj suyu kadar kaliteli olamayacağı gerçeğini
kabul etmek ve eğer maliyetine katlanabilirsek kendi imkanlarımızla
arıtarak daha yumuşak hale getirmek.
Böyle bir arıtmanın kaça mal olacağı, ne getirip ne götüreceği
konusundaki çalışmamız bir süredir devam ediyor ve sizlerden gelen
«olur»lara bağlı olarak geliştirilebilecek bir projeyi
olgunlaştırıyoruz.
Şu andaki verilere göre ve eldeki kuyunun suyu aynı düzeyde çıkmaya
devam ederse, saatte 5 ton kuyu suyu işleyen ama bunun sadece 2 tonu
kullanılabilen, kalan 3 tonu atık su olarak bahçelere verilmesi gereken
«sistem», toplamda -yapılacak depo maliyeti de bize ait olmak üzere-
25.380 dolara (bu günkü 40,7 kuruyla 1.032.966 lira) mal oluyor ve buna
bir de belirli zamanlarda değiştirilecek «membran»ların maliyeti
eklenecek.
Bize göre pek ucuz bir çözüm de değil ama çok sıkıntıya düşüldüğünde
kullanılan suyun kalitesini düzeltmek açısından «kurtarıcı» olarak
düşünülecek bir seçenek.
Yukarıdaki bilgiler tabii ki ortaya çıkan ilk fizibilite çalışmaları ve
bu konudaki arayışımız sürecek.
Sözümüzü bitirirken kısaca özetleyelim:
Su konusu Bodrum için giderek sıkıntısı artan bir konu ve genel duruma
göre sitemiz şimdilik biraz daha rahat. Ama yine de hem yönetim olarak
arayışımızı sürdürüyoruz, hem siz üyelerimize «aman» diyoruz, bu haliyle
bile suyumuzu tasarruflu kullanalım.
Bu arada bir hoşluk!

Ülkede yaşanan susuzluk, yangından kavrulan
bölgelerdeki su ihtiyacı ile bir araya geldiğinden olacak; artık
çarşı-pazar aramızda dolaşan domuzlara bir de ördekler eklendi.
Yukarıdaki resim, 16 Ağustos akşam üzeri çareyi havuzumuzda arayan iki
ördekle ilgili.
Çok nazikane olmasa da onları önce kovaladık ama her seferinde havada
bir tur atıp yine bize geldiler.
Artık onlar da domuzlarımız gibi "bizden birileri" haline gelir mi
bilemiyoruz ama durum aynen bu.
Tesadüfen karşılaşanlar pek şaşırmasınlar:
Yaşam giderek bütün canlılar için farklılaşıyor.
30 Ağustos toplantımız ve
bayram
30 Ağustos "Zafer Bayramı"nda
Çardak'ta toplanıyoruz!
30 Ağustos, Türk milletinin bağımsızlık için
verdiği mücadelenin zaferle taçlandığı gündür.
-Özgürlüğümüzün,
-Birlik ve beraberliğimizin,
-”Cumhuriyetimizin” temeli olan bu büyük zafer,
bize gurur ve öz güven kazandırmıştır.
Milletimizin bağımsızlık yolundaki kararlılığını simgeleyen bu şanlı
zaferi, başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm
şehit ve gazilerimizi minnetle anarak kutlayacağız.
*
"YÖNETİMİN İLK 60 GÜNÜ VE SONRASI" BİLGİLENDİRMESİ
Geçtiğimiz 28 Haziran 2025 günü yaptığımız genel kurulda değerli
üyelerimizin önemli bir desteği ile seçilip 30 Haziran 2025 tarihinden
itibaren görevi devralan yönetimimiz, ilk iş olarak sitenin o günlerde
ertelenmiş olan «genel görünüm» sorunlarına eğildi ve hemen o günlerde
arızaları dolayısıyla onarıma giden kamyonları, yine aynı günlerde
görevden ayrılan iki önemli personelinin yarattığı boşluğa rağmen, önce
meydanlarda sonra sonra ara sokaklarda birikmiş çöp yığınlarını
kaldırdı, ardından kötü görüntü yaratan idare önü ve eski çöp yerleri ve
şimdiki çardağımıza giden yerdeki alanı yeniden düzenledi.
Sosyal tesisimizdeki o genel kurul yaptığımız yer dışında daha uygun bir
toplantı ve seyir yeri ihtiyacımızı karşılamak üzere de şimdiki
çardağımızı yaptı.
Sitemizi bundan sonra da daha yaşanabilir, daha güzel görünümlü ve
sosyal ilişkileri daha da geliştirecek faaliyetlere devam edeceğimizi,
bundan sonra yıllardır kullanılmayan ve birer hurda deposu haline gelmiş
sosyal tesis alanlarına ve girişteki metruk danışma binamıza da imkanlar
ölçüsünde el atacağımızı belirtmek isteriz.
SU MESELESİ:
Ancak bu arada, bütün ülke ile birlikte bizi de etkileyen büyük bir su
sıkıntısı baş gösterdi; Su konusunda ana kaynağımız olan Muski’nin
depolarımıza akan hatlarından bir damla bile su gelmeyen günler yaşadık.
Geriye sadece su kuyumuz kalmıştı ve o kaynağımız da site tüketimi
karşılamaktan uzaktı.
Günlerce, sadece birer dilekçe yazarak ya da mesaj atarak değil; Muski
idaresi ile Genel Müdürlük ve Bodrum Müdürlüğü düzeyinde çok sayıda
görüşmeler yaptık, karşılıklı gidildi-gelindi, telefonlaşıldı ve
sitemize çözüm getirmelerini istedik.
Sonunda idarenin üst yolu üzerinde toprak altındaki vanalar kazılıp
açığa çıkarıldı...

akış yeniden ayarlatıldı ve yaşadığımız büyük
sıkıntılardan sonra ilk su, henüz yeterli olmaktan uzak ve iki gün
sonrası için bir garanti verilmese de 21 Ağustosta depolarımıza akmaya başladı.

Şu an zaman zaman akmakta olsa da, hem Muski’den hem kuyularımızdan
almamıza rağmen hala su açığımızı tam kapatamıyoruz ve umarız gerekmez
ama, zaman zaman yine de tankerlerle dışarıdan su getirtmek durumunda
kalabileceğiz.
Alttaki resim, Muski'nin nihayet 314 haneli sitemiz için verebildiği su:

Site sakinlerimizin yaklaşık son 15 gündür hissettiği su sıkıntısı
aslında daha çok öncelerden beri vardı ve su açığı -su kalitesi
konusunda çok memnun olunmasa da- ancak kendi kuyu suyumuzdan takviye
ile kapatılabiliyordu.
Muski’nin giderek daha az su verebilmesi ve kolayca giderilemeyen
patlaklar dolayısıyla imkanlar daralınca sizleri tümüyle susuz
bırakmamak için zorunlu olarak tankerleri devreye soktuk.
Bu şekilde sağlanan suyun hem belgeli olması hem sağlıklı
diyebileceğimiz sular için şu sıralar 18 tonluk tankerlere KDV dahil 7.800 lira
ödeniyor ve ihtiyacımız kimi günlerde 10 tankere kadar su alımını
gerektiriyor.
Bu durumda, bir ölçüde tasarruf sağlanabilmesi için, önemli kısmı
tankerle alındığında tonu 433 liraya kadar yükselen bu suyu, zararına da
olsa şimdilik 200 liradan satmak zorunda kaldık.
Ancak kartlarda ve su saatlerinde hala önceden 40 liradan alınan sular
olduğu için bu yeni fiyatla satışlar bile henüz, tankerlere ödenen
paraları karşılamaktan uzak.
Bu nedenle, karşımıza; usul olarak bir önceki yönetimce hazırlanıp geçtiğimiz genel
kurulda onaylanan ama bizim imkanlarımızı belirleyen 2025 yılı bütçemizde hiç harcama olarak öngörülmeyen
bir «tanker suyu» maliyeti çıktı.
Bu maliyet, değişik zamanlardaki ihtiyaçlara göre günlük 5-10 tanker
arasında değişebiliyor ve bu hesaba göre dönem sonuna bize getirdiği
toplam maliyeti kolayca 1 milyon lirayıaşabilir.
Bu ne kadar sürecek?
Tabii ki bizi zorlayan şartlar değişene kadar.
Ama umarız ağustos ayı sonuna ya da eylül başına kadar Muskiden gelen su
artarken bizim uygulamak zorunda olduğumuz "tedbirler" de giderek
hafifletilecek ve sonunda "normal" denebilecek bir dengeye
kavuşabilecek.
Dileğimiz, suyun artık her yerde ve herkes için giderek kıtlaşan bir
kaynak olduğu gerçeğini kabul ederek onu her şartta daha ölçülü
kullanmaya dikkat edilmesi.
ARITMA TANKLARI YENİLEME MALİYETİ
Önceki yönetim tarafından hazırlanan ek bütçeye arıtma tankları için
3.130.000,- lira ödenek konmuştu.
Ancak bu ödenek konurken, hem:
-Tankların «GRP Cam elyaf takviyeli kompozit» olarak yapılması esas
alınmış,
-Hem bu maliyet teklifin alındığı tarihteki fiyattı,
-Hem de, arıtmadaki yıkım ve söküm ile yaklaşık 30-60 gün kadar
sürebilecek çalışmada ortaya çıkacak atığın bir yerde muhafazası ya da
nöbetleşe devrede olması gereken iki vidanjörle çekilmesi gibi
neredeyse öngörülen bütçenin yarısından fazlasına malolacak «uygulama»
giderleri hesap dışı bırakılmıştı.
Yönetimimiz, bizi denetleyen çevre mühendisliği yetkilisi ve bu konuda
çalışan bir firmanın temsilcileri ile yeniden yaptığı görüşmelerde ve ekte göreceğiniz teknik şartname çalışmasında;
-Tankların öngörülen malzemeden değil daha sağlıklı ve uzun ömürlü olan
betondan yapılmasının daha doğru olduğunu,
-Hem, daha önceden öngörülmeyen bu maliyetin sırasında 2 milyon liraya
yakın bir ek külfet yükleyeceğini,
ve tabii ki, 2024 yılında alınan teklifle 2025 yılının son aylarında
yapılacak imalatta belirli bir fiyat farkı olacağını gördü.
Dolayısıyla yeni bir çözüm bulunamadıkça 3 milyon 130 bin liralık «yatırım bütçemizde» ortaya
yaklaşık 1,5-2 milyon liralık ilave maliyet çıkabileceği hesaplanıyor.
*
Kabul edilen genel bütçemiz dışında olup biri su sıkıntısı, diğeri arıtma
yenilemesi dolayısıyla ortaya çıkan “ek maliyetler" şimdiki hesaplamalara
göre toplamda 2,5-3 milyon lira dolayında olacak.
Bu bizim yeterli suyu sağlamada ve arıtma tanklarını yenileme işinde
önümüzü tıkar, vazgeçirir mi?
Şüphesiz böyle bir mazerete sığınmak ve sorunu ertelemek doğru olmaz.
Bunu gerek yapacağımız yeni maliyet çalışmaları, araştırmalarımız, gerek bazı
kısıtlamalarla ve gerekse elimizdeki kaynakları daha hesaplı kullanarak
bu dönemde
sizlere yeni bir yük getirmeden çözmeye gayret edeceğiz.
Biz bu işi, hesapta olmayan, daha önce hesaba dahil edilmeyen maliyetlere
rağmen yine de başarabilir miyiz?
Buna gayret edeceğiz tabii...
Ama yine de işin bir de bu tarafını sizler de bilesiniz istedik.
Ek:
Alınacak tekliflerle ilgili arıtma teknik
şartnamesi
Havuzumun yükselen su
maliyeti

Hepimizin kabul edeceği üzere sitemizin
“havuz”u, bu sitenin değerini arttıran önemli bir imkan, üyelerimiz ve
misafirlerinin yararlanmaktan oldukça mutlu oldukları bir varlığımızdır.
Ancak son zamanlarda giderek artan ve kısa vadede bir çözüm
beklenemeyecek su sıkıntıları ve bu sıkıntılı ortamda oldukça pahalıya
malolan tanker suyu dolayısıyla havuzumuzun bu koşullarda kullanıma
devam edilmesi;
-Havuzu kullansın-kullanmasın bütün üyelerimize giderek artan bir
maliyet yüklemektedir,
-Havuzu kullananlar ile kullanmayanlar arasında işletme maliyetine
katlanma açısından belirli bir adaletsizlik yaratmaktadır.
Bu durum bugüne kadar çok fazla önemsenmese de, suyun giderek kıtlaşıp
pahalılaştığı ve artık ciddi tasarruflar gerektirdiği için bu konuda
sizleri önümüzdeki genel kurula kadar bir fikir oluşturmaya ve ağırlık
kazanacak görüşe göre genel kabul gören bir karar alınmasına davet
ediyoruz.
Bu konu tartışıldığında:
1-Kimin ne zaman yararlanacağı belli olmaz, maliyetine katlanırız
denebilir,
2-Yararlananlar ödesin, havuzu kullananlar idareye kayıtlı olsun, farklı
aidat ödesin denebilir,
3-Havuza giriş için tek seferlik ya da haftalık-aylık abone ücreti
alınsın ama yabancı girmesin denebilir,
4-Denetimi kolay, imkanları daha geniş olsun, gerekirse üye dışına da
açık olup kullanan ödesin bu işi de bir ticari işletici üstlensin
denebilir,
5-Ya da çok farklı bir yöntem uygulanabilir.
Bu konunun, çoğunluğun tercihine uyarlanması ve bizlere getirdiği
maliyete daha dengeli katlanılmasını sağlayacak uygun bir düzenleme için
bugünden değerlendirmenize açıyoruz.
Sitemizin su
maliyeti nasıl oluşur?

Sitemizde musluklarımızdan akan suyun kaça mal olduğu ve bu maliyetin
üyelere nasıl dağıtılması gerektiği konusunu masaya yatırırsak,
"yaklaşık"
bir tesbit için bilinmesi gereken durum şu:
1.Muski’nin zaman içerisinde verebildiği su miktarına göre değişmekle
birlikte, sitemizin
üyelere su sağlama konusunda üç kaynağı var:
-Muski’den belirli bir tarifeye göre alınan su
-Kuyudan sağlanan su
-Bu iki kaynaktan gelen su tüketime yetişmeyince tankerlerle getirtilen
su.
2.Suyun bu kaynakların hangisinden ne ölçüde sağlandığı konusu hemen her
gün değişebildiği için her hangi bir günde musluklarınızdan akan haliyle suyun
kaynağı ya da kaynakları
konusunda çok net bir ölçüye sahip değiliz. Bu nedenle üyelerimize
satılacak suyun bedelini -üstelik her gün yeniden fiyat ayarlaması
gerektirmeden- belirlemek için kabaca bir ortalamadan hareket etmekten
başka çözüm görünmüyor.
3.Peki nedir bu çözüm:
Bu, Muski’den su alınıp alınmadığına göre değişiyor:
-İçinde bulunduğumuz günlerde tanker suyunun geliş maliyeti 433 TL/Ton
-Elektrik parası hariç kuyu suyunun kaynağından çıkış maliyeti “0”
Bu ikisinin kabaca ortalamasını aldığınızda, bu suyun “giriş maliyeti”
(433/2=) 216,50 TL.
Tek maliyet bu mu?
Değil elbette…
-Bu maliyetle siteye giren suyun evdeki musluklara ulaşabilmesi için
yüksek elektrik gücüyle çalışan pompalarımızın elektrik, bakım, yenileme
maliyeti var.
-Patlayan borulardan akıp giden ve dolayısıyla satılamayan suyun maliyet
var.
-Maalesef artık çok eskimiş olan su şebekemizin sık sık karşılaşılan patlaklarında,
sırasında saati 1750 liraya çalışan ve her gelişi 2 saatten başlatılarak
fatura edilen kazı maliyeti var, bakım ve malzeme maliyeti var.
-Havuzu doldururken verilen, duştan akan ve idarece kullanılan sulamada,
temizlikte kullanılan su maliyeti var.
Yönetim, Muski’nin günlerce su veremediği, verse bile sözde "gelen
suyun" “kiracılarıyla
birlikte yaklaşık 400 hanelik site”ye yetmediği dönemde, yukarıda
saydığımız ek maliyet ve kayıplara rağmen yine de giriş fiyatının
altında ve zararını bütçeden yani yine sizin aidatlarınızdan
karşılayarak 200 liradan verdi.
Bu hep böyle mi olur?
Değil tabii… Muski’den ve kuyumuzdan gelen su, artık tankerlere muhtaç
olmayacak kadar bollaştıkça bu maliyetler özellikle sezon dışında
düşmeye devam edecek ve su satış fiyatı da her ay yeniden ayarlanacak.
Nitekim ilk aşamada Eylül 2025 su fiyatı 200 liradan 100 liraya
düşürüldü.
Beklentiye göre Ekim fiyatı bunun daha da altında olabilecek.
4.Peki, yönetim bu suyu doğrudan Muski fiyatından, örneğin 43 liradan
satsaydı daha doğru olmaz mıydı?
Bu fiyat ilk bakışta pek çok
kişiye hoş görünen bir öneri. Ama gerçek maliyetinin altında satışta,
üyeler arasında büyük adaletsizlik yaratır, çok kullananın yükünü az
kullananlara yükler, yani yanlış olurdu.
Örnek verelim:
Diyelim ki belli bir tarhte suyun Site’ye gerçek maliyeti 200 lira ve
satış fiyatımız da 43 lira.
-Üye A, bu yıl siteye hiç uğramamış ve hiç su kullanmamış.
-Üye B, ayda 6 ton su kullanarak kendi bütçesini dengelemeye çalışıyor,
-Üye C, ben ayda 50 ton kullanırım, otomatik sulamam var diyor.
Ve yönetim Bu suyu 43 liradan satmakla ton başına (200-43=) 157 lira
zararını bütçeden yani herkesin eşit ödediği aidatlardan karşılıyor.
İşte böyle bir durumda Üye C’nin ucuza aldığı suyun bedelini, Hiç
kullanmayan A ve Tasarruflu kullanan B aidatlarıyla ödemiş olmayacak
mıdır?
Tabii ki öyle… ve bu yapılsaydı büyük bir haksızlık olurdu.
İşte böyle bir durumda, suyun gerçek maliyetini doğru dağıtmak için “az
kullanana düşük, çok kullanana yüksek” fiyat uygulaması olan “kademeli”
tarifeye geçtik ve suyu tasarruflu kullananları korurken çok bolca
kullanmak isteyenlere “o zaman bunun maliyetini sen ödemelisin” dedik.
5.Bir soru daha:
İleride suyun fiyatı Muskinin siteye sattığı fiyata döner mi?
-Tam olarak dönemez. Çünkü, Muski depolarımızı tam doldursa bile o suyun
“giriş maliyeti” ile tepedeki evin musluğundan akması için sitemizin
katlandığı maliyet çok farklı. Arada yukarıda saydığımız önemli giderler
var.
6.Muski bir kenara, kuyu suyu bunu oldukça düşürür mü?
Şüphesiz bir miktar düşürür ama bunun ölçüsünü koymak çok zor. Üstelik
kuyumuzun çok fazla istismar edilmemesi yani suyunun çok çekilmemesi
lazım. Malum, su çekildikçe kaynak zayıflıyor, zayıflamasa bile giderek
tuzlanıyor. Bu nedenle onu adeta bir “can suyu” olarak korumak
gerekiyor.
7.Muski suyu ileride yeterli hale gelir mi?
Bu tamamen yağışlara, Muski’nin şu an yarıdan fazla kayıpla çalışan
şebekesinin yenilenmesine ve nihayet Bodrum’un kalabalığına bağlı.
Ancak şurası da açık ki: Türkiye’nin yaşadığı kuraklık, arazinin
sarplığı, su kanallarının eski ve sert malzemeden döşenmişliği, üstelik
sezon içinde adeta patlayan nüfusu dolayısıyla Bodrum’un su sorunu artık
geçici değil “yapısal” ve bizler artık bu gerçeğe göre hareket etmek
zorundayız.
8.Eylül’ün başındaki şu günlerde Muski yeterli su verebiliyor mu?
Muskiye sorarsanız “tabii” diyecektir.
Bakarsanız, şu anda gerçekten Muski borusundan su geliyor.
Ama bu yanıt şu bilgi olmadan bir anlam da taşımıyor:
Muski’nin 5 santim çaplı ama “vana”sını yarısına kadar sıkttığı ana giriş
borusundan tabii ki bizim sitemize su geliyor gelmesine de, bu suyu şu
an rahatça kullanmak için bu suyun başında kaç hane bekliyor?
"En fazla 314" diyeceksiniz
değil mi?
Özellikle yaz sezonunda onu da aşıyor. Çünkü sitemizde 314 bina var ama
bazı binalarda birer de kiracıyı hesabederseniz ki bizde -80/90 kadar
kiracı var-bu rakam kolayca 400'e ya da dörder kişiden düşünürseniz 1600
kişiye ulaşabiliyor.
Dolayısıyla “suyun akması” başka, “bu nüfusu barındıran bütün siteye yetecek kadar akması” başka bir durum.
Askıdaki imar planına itiraz ettik

Gündoğan'ın ve dolayısıyla sitemiz "sosyal
tesis"lerinin de kapsamında olduğu imar planındaki "teknik alan" kaydına bir aylık itiraz süresi
içerisinde Bülent Soylan ve Murat Sinan Kartal imzasıyla hem Bodrum
(1/1000 ölçekli) hem Muğla Büyükşehir Belediyesi (1/5000 ölçekli)
nezdinde itiraz ettik.
Dikkat edilirse bu itiraz dilekçelerini Kooperatif değil, hukuken
"müşterek methal" yani "ortak kullanım alanı paydaşı" olarak
imzaladık.
Çünkü bu alanda kooperatifin kendi mülkiyeti olmadığı için hukuken taraf olamıyoruz. Ancak açıktır ki bu itirazın olumlu bir sonuca
ulaşması ile kooperatif üyesi olan ya da olmayan ama bu site içerisinde olan
bütün mülkiyet sahiplerinin hakları da korunmuş ve itirazımız haklı
bulunduğunda sosyal tesisimiz üzerinde mülkiyet haklarımızı sınırlayan
ve yıllardır kaldırılamamış olan kayıt kaldırılmış olacak.
Bir örneği de Bodrum Belediyesi'ne verilmiş olan itiraz dilekçemizin
Muğla Büyükşehir'e verilmiş olan örneğine aşağıdaki linkten
ulaşabilirsiniz.
https://farilya.web.tr/muglaitiraz.htm
|

Farilya ile masraf paylaşımı
Bilindiği gibi, "Arıtma"mızı masraf paylaşımı
yöntemiyle komşu site ile paylaşıyoruz. Bu konuda aramızda 2012 yılına
kadar geriye giden bir sözleşmemiz var. Bu sözleşmeye göre arıtma konusunda
yaptığımız harcamalar, belgesine dayanılarak ve altı ayda bir %10
oranında Farilya Sitesine aktarılıyordu.
Ancak:
1.Son yıllarda yaşanan yüksek enflasyon harcamalarımızın adil
paylaşımında bir dengesizliğe yol açtı.
2.Artan nüfus yoğunluğu kapasitemizi zorlamaya başladı,
3.Arıtma sistemimizde yapılacak ve genel kurulumuzdan ek bütçe olarak
geçen harcamaya katılım konusunda, bu yatırımın taahhüdüne girme öncesinde buna kendilerinin de katılımı konusnda
bir mutabakat istememiz gerekiyordu.
Bu nedenle kendilerini davet ettik ve bu ödemelerin:
-Ekonomik şartlar dolayısıyla artık altı ayda bir yerine her ay avans
olarak ödenmesini, alınacak avansın 2024 harcamalarına enflasyondan
dolayı %50 fark ekleneceğini, kesin hesaplaşmanın takvim yılı sonlarında
yapılacağını,
-Arıtma yatırımında da önce masrafı yapıp iş bitiminde hesap çıkarmanın
finansman yükünün paylaşımı açısından adil olmadığını, bunun için kendi
paylarına düşecek kısmın da bizim üyelerimiz gibi önümüzdeki dört ayda
eşit taksitlerle ödemeleri gerektiğini ve diğer bazı konularımızı bildirdik ve sözlü olarak mutabık
kaldık
Bu mutabakatı ayrıca "teyid etmeleri için" yazılı olarak kendilerine
bildirdik.
Şartlara uyacaklarını ve komşuluk ilişkilerimizin aynı şekilde
süreceğini umuyoruz.
(Not: Farilya Sitesi koşullarımızı kabul etti ve ilk ödemesini yaptı)
Arıtma yatırımı ne durumda?

Genel Kurulumuzda yapılan bilgilendirmeden hatırlanacağı üzere site
arıtma tesisimizin arıtma tanklarının kullanım süresi doldu ve ani bir
sıkıntıyla karşılaşmamamız, herhangibir patlakta büyük çevre cezaları
ödememek için tankları acilen yenilemek durumundayız. Yapılan
çalışmaya göre yeni tankların betondan yapılması kullanım ömrünü daha
uzatıyor ve sitemizi denetleyen çevre mühendisliğinin önerisi de bu
yönde.
Şimdi gereken teknik çalışma ve izinler için çalışmalarımız sürüyor.
Düğmeye inşaat mevsimi başladığı günlerde basacak ve tesisimizi
yenileyeceğiz.
Havuz, arıtma ve
diğer panolar

Sitemizin arıtma, havuz, sosyal tesis gibi
alanlarındaki elektrik tesisatının elden geçirilmesi ve özellikle
elektrik çarpmalarına karşı "kaçak akım rölesi" ile güvence altına
alınmasını konusunu ele aldık ve üyemiz elektrik mühendisi Nizamettin
Demirci'nin de katılımıyla yukarıda bir tanesinin fotoğrafını
gösterdiğimiz panoların zamanla çürüdüğünü, bunların ileride çürümeyecek
fiber malzemeli olanlarla değiştirilmesi gerektiğini, buradaki
ünitelerin değiştirilmesinde ise bazı malzemenin dışarıdan tedariki ile
birlikte profesyonel bir destek almanın daha sağlıklı olacağını tesbit
ettik.
Bu destek için bir görüşme yapıldı ve uygulama için karşı tarafın işe
başlamasını bekliyoruz.
"İktisadi işletme" hakkında
Vergi yasaları prensip olarak bizim gibi
kooperatifleri "sadece kendi üyelerine hizmet eden" kuruluşlar sayıyor
ve ancak bu özelliği bozmadıkları sürece onları vergiden ve vergi
ile ilgili işlemlerden muaf
tutuyor.
Bu durum, ödenen ücretlerin vergisi ve KDV'li alışlar dışında kurum olarak
bazı usullerden ve dolayısıyla maliyetlerden uzak kaldığımız için bize
hoş gelse bile bir taraftan da yapabileceğimiz şeylere "ticari iş sayarım"
diyerek bir kısıtlama getiriyordu.
Örneğin havuz başında meşrubat, sandöviç satan bir büfe açılması, bir
yerin kiraya verilmesi ve ufak çapta da olsa genelde para getirecek bazı
işlere hep "ticaridir" yaparsanız muafiyetiniz kalkar deniyordu
Peki bizim bu tür işlere ihtiyacımız varsa, bunlar sitemize ayrı bir
canlılık getirecek gibiyse ne yapacağız?
İşte bunun için mevzuatın gösterdiği çözüm: "İktisadi işletme".
Modeli, meslekleri dolayısıyla bu konularda yetkin iki üyemiz sayın
Saffet Karaöz ve Mehmet Durak ile de görüşerek uygunluğunda mutabık
kaldık.
"İktisadi işletme" üye içi işemlerinde vergiden muaf ama ticari sayılan
işlerde ona aynen ticari işletmeler gibi iş yapma imkanı veren mali model.
Yönetimi yine kooperatif yönetimine bağlı, kazancı yine kooperatif
kazancı, muhasebesi yine kooperatifçe tutuluyor. Sadece vergi
beyannamelerini meslektan muhasebeci birinin (SMMM) vermesi gerekiyor.
Böylece, örnek olarak söyleyelim: Biz havuzu işletecek, orada meşrubat,
sandöviç satacak bir işletmeci ile de anlaşsak, üyemiz olmayanlardan
giriş parası da alsak, bir köşede incik-boncuk da sattırsak bu durumda önümüzde hiç
bir engel kalmıyor. Bunu daha önceki imkansızlıkları ortadan kaldıran
bir çözüm olarak görüyoruz.
Böyle bir iş için eğer bir mekan gerekecekse, bunun için de eski "katı
atık" depomuzu değerlendirebileceğimizi düşünüyoruz.
Sosyal Tesis ne oluyor?
Tapudaki kayda göre bizim "sosyal tesis" diye
adlandırdığımız binalarımız için, kooperatif olarak ne kadar ilgi
göstersek de oranın ciddi biçimde değerlendirilebilmesi yani satılması,
kiralanması, yıkılıp yeniden yapılması, güçlendirilmesi gibi büyük
projeler için hukuken mutlaka:
-Önce mevcut site yönetim planımıza göre bir genel kurul yaparak
yönetimini seçmemiz,
-Sonra seçilmiş yönetim olarak, bu konularda alınması gereken kararların
alınması için çalışmalara başlamak; bu arada çeşitli kullanım
seçenekleri için bazı araştırmalar yapmak gerekiyor.
Dolayısıyla şu anda yapılabilen; böyle kararlara gerek duymayan ve
kooperatifin desteğiyle kısmen koruma, kısmen yararlanma imkanlarını
geliştirmeye çalışmak.
Bize göre "çardak" ve çevre düzenlemeleri gibi çlışmalar "kat malikleri"
tarafından benimsenir ve bu çalışmaların daha da güçlendirilmesi
beklenirse elbette yönetimimiz böyle bir talebi bütün imkanları ile
destekleyecektir.
Özetle: Sosyal tesisin iyi bir biçimde değerlendirilmesi için, bu konuda
yetkili ve istekli olan 314 kat malikinin asaleten ya da vekaleten bir araya gelmesi ve "biz
böyle bir güzelliği yaratmaya hazırız" demesi gerekmektedir.

Sitemizin giriş yolu
Sitemizin girişimizden başlayıp eski katı atık
deposuna kadar gelen ve aşağıdan bakıldığında sol tarafı sosyal
tesis,sağ tarafı arıtma ve havuz olan asfalt yolun mülkiyeti /tapusu
bize ait olduğu, kooperatifimizin burası için emlak vergisini ödediği
"yol", yıllardır imar yolu olarak kullanılmakta ve bu arazi, sadece bizim
sitemiz değil, bu yoldan geçen diğer sitelerin de trafiğini
taşımaktadır.
Daha önceleri de bazı girişimlerde bulunulmuş olabilir ama yönetimimiz
geçtiğimiz günlerde Bodrum Belediyesi'nden ilgili kişilerle görüşerek bu
yerin artık imar yolu olmaktan çıkarılmasını, yerine yönetim binamızın
etrafından dolaşan imar yolunun elden geçirilerek trafiğin artık oradan
verilmesini istedik, bu konudaki resmi talebimizi de yaptık.
İçinde bulunduğumuz ekonomik-siyasal şartlarda sonuç almak pek kolay
olmasa da bu konunun israrla takibimizde olduğu bilinmelidir.
Tepedeki arsamız ne olacak?

Sitemizin üst kısmında, hem Yalıkavağı hem Gündoğan koyunu gören değerli
arsamızın satılması gündeme getirildiğinde bunun seçilen yöntemle
inşaata açılmasının getirisinden çok götürüsü olcağını söylemiş ve böyle
bir satış olsa bile alınacak kararın site sakinlerinin yarıdan bir
fazlası ile alınmasının uygun olacağını söylemiş ve bu görüş son genel
kurulda büyük bir destek almıştı.
Bu görüşün temeli:
-Kat karşılığı satışlarda yıllar sürecek inşaat faaliyetinin mutlaka çok
kuvvetli bir takip gerektirdiği, bu tür sözleşmelerde çok fazla ihtilaf
çıkabildiği, böyle bir durumda bizim, yargılama giderlerinin yüksekliği
dolayısıyla gerektiği gibi savunma imkanımızın olmadığı, şu dönemde
özellikle kasıtlı konkordatolarla arsa sahiplerinin mağdur edilebildiği,
inşaat sektörünün ve piyasanın çok uygun olmadığı,
-Bir kısım üyelerimizin çevre, su kıtlığı, betonlaşma ve şehirleşme
endişeleri dolayısıyla burada yıllar sürecek bir inşaata karşı olmaları,
-Her şey yolunda gitse bile oluşacak kazancın başta; ödenecek KDV,
Kurumlar Vergisi, Temettü stopajı, kooperatif tüzüğüne göre
dağıtılmayacak %15 ihtiyat payı gibi nedenlerle ilk bakışta elde
edileceği umulan bedelin olsa olsa
üçte birini geçmeyeceği, ama buna karşılık beş yıl sonra böyle bir para
alınsa bile ortalama 5 yıl kadar süren bir şantiye ortamının zaten bizim
mülklerimizin satış ya da kira gelirlerinde önemli düşüklüğe yol
açacağı, ömürlerimizin önümüzdeki beş yılının böyle bir sıkıntıya
sokulmasının uygun olmayacağı gibi gerekçelere dayanıyordu.
Bu yaygın görüşler ve genel kurulda hakim olan düşünce üzerine, daha
önceden yaptığımız öneride olduğu gibi; bu yerin kendimiz tarafından
kullanılmasına, şimdiki teras kafe ya da çardak modelinde olduğu gibi bir
tesisle, üstelik çok masraf gerektirmeden ve mevcut bütçe imkanlarıyla
bir kır kahvesi açabileceğimiz düşüncesini sürdürmekteyiz.
Umarız,
önümüzdeki sezon bunu gerçekleştirdiğimzde sitemizin bu vesile ile de ne
kadar büyük bir değer ve itibar kazandığını görmüş olacağız.
İsterseniz yukarıdaki canlandırma resmi izlerken, bir taraftan da günün
birinde, belki mehtaplı bir gecede oradan yükselecek sesleri şimdiden
hayal edebilirsiniz.
O zaman aşağıdaki linki tıklayın.
https://www.farilya.web.tr/2vals.mp4
Su patlakları
Sitemizin
Kuruluş yıllarında "müteahhit eliyle" döşenen su şebekesi yani temiz
ve gri
(arıtma) su boruları, o zamanın tercihleri, o zamanın malzeme standardı
nedeniyle ve aradan geçen 30 yılı aşkın zamanda hayli yıprandı ve artık dayanıklılığı
çok azaldı.
Bunlar zaman zaman patlayan bölgelerde yenileri ile değiştirildi
şüphesiz. Ancak
bu tek bir standartta olmayan ve çoğu yenilenmemiş olan "sistem" her zaman
için sıkıntılı ve her an yeni bir patlakla karşılaşmak olası.
Nitekim geçtiğimiz son bir ayda da çokça yaşandı ve aynı günde 2 patlak ile karşılaşıldığı
bile oldu.
Malzemenin eski standardı ve aradan geçen zaman bir yana, bu patlakların bir
başka nedeni site arazisinin dikliği. Bu diklik dolayısıyla bizim
sularımız en alttaki girişten en yukarıdaki binamıza ulaşana kadar
-arada bir kaç aktarma (terfi istasyonu) ile kademe kademe
ilerliyor ve suyun bu kademeler arasında pompalanıp yükselebilmesi için belirli bir
basınç uygulanmak zorunda. Sonuçta, boru sistemi o anda hangi bölgede
çürümüş, zayıflamışsa oradan patlıyor.
Patlaklar, sistemin daha fazla su kaybını önlemek, o hat üzerindeki
binalara su akımını kesmemek için en çabuk şekilde giderilmek zorunda.
Bildiğiniz gibi bizim böyle durumlarda "haydi!" diyebileceğimiz tek
elemanımız, fedakar Enver Demir arkadaşımız.
Ve o da günün hangi saatinde ya da kendisine yüklenmiş (çöp toplama ve
aracımızla Turgutreis'e götürme dahil) hangi işin içerisinde olduğuna
bakmadan büyük bir gayretle patlağa müdahale etmeye gayret ediyor.
Ancak toprağın altındaki hatların, arazinin yapısı dolayısıyla hangi
bölgede ne kadar derinde olduğu konusunda bir standardımız -hatta tam
bir bilgimiz-yok. Bunun yanı sıra ancak dışa vurduğunda farkedebildiğimiz
patlağın ilk çıkışının yeri de her zaman kolayca belirlenemiyor. Çünkü
boru bir noktadan patlarken yüzeye çıkış üç beş metre ilerisinden
çıkabiliyor.
Bu nedenle patlağın dışa vurduğu su hemen belirlenebilse de bunun
kaynağının bulunup buranın her zaman kazma kürekle açılması mümkün olamıyor.
İşte böyle bir durumda neredeyse her bir patlağın açılması için
dışarıdan bir kepçe çağırılıyor, gelmesi bekleniyor ve ona "yol"
dolayısıyla her seferinde bir saat eklenerek
çalıştığı saatler için şu anda 1750 liradan ücret ödeniyor.
Bu günlerde yaşanan bir olayda patlağın kaynağı kolayca bulunamadığı
için tam 6 saatlik kepçe ücreti ödenmek zorunda kalındı.
Dolayısıyla Muski'den alıp musluğunuza kadar getirdiğimiz suyun maliyeti
bu tür durumlar dolayısıyla (boşa akan su + boru yenileme + kepçe
maliyeti + işçilik) her zaman yükseldi.
Bu detayları, sorunun büyüklüğü ve ileride mutlaka çözülmesi gerektiğinin
bilinmesi, karşılaşılan güçlüklerin hangi şartlarda karşılandığı
anlaşılabilsin diye anlatıyoruz.
Bunun dışında, yerin altındaki su, elektrik, telefon hatlarının bitki
dallarının da aralarına girmesiyle şebekenin oldukça karmaşıklaşan,
birbirinin içine giren yapısı da var.
Peki çözüm ne?
Çözüm tabii ki bu hatların uygun bir zamanda ama çok gecikmeden kademe
kademe değiştirilmesi, sistemin yeniden döşenecek bir ana kanal içine
alınarak (resimdeki koruge boru) bu sorunların ortadan kaldırılması.
Şimdi bu konu da masamızda tartışılıyor ve çözümü üzerinde görüşülüyor.
Ne zaman ve hangi şartlarda olabileceği, altından nasıl kalkılabileceği önümüzdeki günlerde buradan da
duyurulabilir, genel kurula da getirilebilir.
Kargo dağıtımı konusunda
Site
Üyelerimizin kargo ile ilgili işlemlerindeki sıkıntıyı çözebilmek için
aşağıdaki yazıyı belli başlı üç şirkete (Yurtiçi kargo, Aras kargo,
Trendyol)gönderiyoruz. Kendilerinden dönüş gelmesi ve uygun bulunması
durumunda böyle bir imkana kavuşabileceğiz:
-------------
DENİZATI SİTE İŞLETME KOOPERATİFİ
Gündoğan Mahallesi, Bodrum / MUĞLA
Konu: Gündoğan
Mahallesi – Kargo Teslimat Dolabı Talebi
Sayın .... Kargo Yetkilisi,
Bodrum ilçesi
Gündoğan Mahallesi’nde yer alan
Denizatı Site İşletme Kooperatifi olarak, 314 bağımsız konuttan
oluşan sitemizde kargo teslimat süreçlerinin daha verimli hale gelmesi
adına
Kargo’nuzın akıllı teslimat dolabı sisteminin
sitemize kurulmasını talep etmekteyiz.
Sitemiz yazlık konut ağırlıklı olduğu için özellikle gündüz saatlerinde
alıcıların çoğu evlerinde bulunmamaktadır. Ayrıca sitemiz oldukça dik
bir arazi yapısına sahip olduğundan, kargo dağıtımı sırasında
personeliniz ciddi zorluklar yaşamaktadır. Bu durum teslimat
süreçlerinde hem sizler için operasyonel verimsizliklere hem de alıcılar
için gecikmelere yol açmaktadır.
Site alanında 7/24 erişilebilir, güvenlik kamerası ile gözetlenen, uygun
elektrik altyapısına sahip bir noktada bu hizmetin sunulması mümkündür.
Gerekli yer tahsisi ve altyapı desteğini sağlamaya hazır olduğumuzu
bilgilerinize sunarız.
Konuya
göstereceğiniz ilgiye şimdiden teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar
dileriz.
Saygılarımızla,
..........................................................................................
Bu konuda son gelişme notu:
Sitemizin daveti üzerine bu işle ilgili çalışan firmadan sitemize bir
teklif geldi. Ancak beş yıllık anlaşma istemesi, kutuları istediği kadar
arttırabilme ve dışarıya da hizmet verme şartı ile birlikte sözleşmeye
bazı tazminat maddeleri koymasının yanı sıra, önerilerinin kooperatife
bazı vergi sorunları yükleyebileceği gibi nedenlerle anlaşmamız mümkün
olmadı ve bu projeden şimdilik vazgeçmek durumunda kaldık.
Kooperatif aidatları ve kiracı farkı

Sitemizin bir gerçeği ve tartışma konusu da, üyelerin kendi binalarını
giderek artan ölçüde kiraya vermesi ve bunun doğurduğu sonuçlarıdır.
Bu konu bir kaç başlık altında incelendiğinde:
1.Giderek artan kiracı nüfusu, kooperatifin geleneksel yapısını
etkilemekle birlikte, içinde bulunulan ekonomik durum ve hukuki mevzuat
dolayısıyla kabul edilmek durumundadır. Çünkü kooperatif üyeliği,
hukuken üyenin şahsına değil, üyenin sahibi olduğu konuta hizmet alma
hakkı vermektedir.
2.Alınan kiracıların kooperatif disiplin ve gelenekleri ile pek fazla
ilgili ve kendilerini bununla bağlı olduklarını kabul etmeleri ne yazık
ki o kiracıların değil, daha çok kiraya verenlerin dikkat etmesi gereken
bir konudur.
3.Özellikle kiracıların otomobilleri dolayısıyla, sitemizin her konut
için ayırdığı park yerlerinde bu sıkıntı yaşanmaktadır.
4.Kooperatifler Kanunu 31. maddesi ve Yargıtay içtihatları, kiracıların
da üyeye ait haklardan yararlanmasını kabul etmekte, ancak kooperatife
gelen maddi yük dolayısıyla ve eklenen kiracı sayısına göre ve genel
kurul kararıyla yerini kiraya veren üyeden farklı bir aidat alınmasına
imkan vermektedir.
Bizim genel kurullarımız daha öncesinde bu ölçüyü %50 olarak koymuştur.
5.Ölçünün yeterli olup olmadığı elbette genel kurullarda tartışılabilir
ve uygun görüldüğünde arttırılabilir.
6.Kiracı dolayısıyla üyeden aidat farkı alınmasındaki mantık, aynı
haneye standardın dışında hizmet verilmesinden kaynaklandığı için,
evinde kendi oturmayan ama yerini tek kiracıya veren üyeden herhangibir
fark alınmamasını gerektirir.
7.Bu olayda asıl konu, üyelerimizin yerlerini kiraya verirken aynı
zamanda yönetimi bilgilendirmemiş olmalarıdır. Bu konu özellikle kısa
dönem kiralamalarda daha da zor takip edilebilir bir durum yaratmakta,
kiracı genellike sitedeki söylenti ya da şikayetlerle farkedilmektedir.
8.Bu nedenle, üyeler arasındaki aidat-hizmet dengelemesinin daha iyi
yapılabilmesi için yerini kiraya veren üyelerin kendiliğinden yönetime
bilgi vermeleri ve aradaki farkı ödemeleri gerekmektedir.
9.Bu yapılmadığı durumlarda haliyle ortaya bir adaletsizlik çıkmakta,
kiracı ödemeleri konusunda tatsız tartışmalar olmaktadır. Yönetim bu
konularda bilgi sahibi olduğunda elbette durumu tesbit edecek ve gereken
farkı talep edecektir. Ancak bunun doğrudan kiraya verenler tarafından
yapılması site ilişkileri açısından daha tercih edilebilir bir durumdur.
10. Yönetim bu günlerde kiracı sayısı ve gereken ödemeler
konusunda bir çalışma başlattı ve özellikle su alımına gelenlerden
kiracı olup olmadıkları sorularak tesbit edilen kiracılar hazırlanan
çizelgeye ekleniyor. Kiracısı olan değerli üyelerimizin
de bu bildirimleri bir an önce kendiliğinden yapmalarını bekliyoruz.
"Çardak" kaça aydınlanıyor?

Belki en fazla merak edilen konulardan biri de budur.
Hemen hesaplayalım:
Çardakta her biri 4,9 watt gücünde 50 led ampul var. Bunlar ticari bir
tercih olarak yarımşar metre arayla adeta bir ışık zinciri olarak
üretilmiş. Yani bazılarının ampulünü gevşetmedikçe hepsi bir arada
yanıyor. Fazla aydınlık
oluyor demeyip tümünü birlikte yaktığımızda kullanılan elektrik ise saatte
(50x4,9=) 245 watt.
Dolayısıyla akşam 20.00-24.00 saatlerinde yandığında, bütün sistem bu
dört saatte sadece 1 kilowattan az elektrik yakıyor. Kendi elektrik
faturalarımızdan da göreceğimiz gibi elektriğin bir kilovatı yani 1000
watt’ı yaklaşık 3,5 lira olduğuna göre bu 50 ampulün bir arada yaktığı elektriğin parasal
karşılığı da gecede sadece 3,43 lira. Haydi bunu bir de üye sayısına
bölelim dersek, bu aydınlatmanın bedeli (343/306=) üye başına 1,12 kuruş çıkıyor.
Bunların yanı sıra, "Çardak"a giden yolun sağındaki duvar ve ağaçlarımızı aydınlatan yeşil
ışıklı 18 watt’lık 7 lambamızın bir arada dört saatlık toplam sarfiyatı (18x7x4=) 0,504
kilovat yani 1 lira 76 kuruş.
İdarenin önündeki zeytin ağacımızın aydınlatması ise 6 watt’lık bir led ile.
O da (6/1000)x3,5=saatte 2,1 kuruş, 4 saatte 8,4 kuruşluk elektrik
yakıyor.
Bütün bunlar bir arada toplam elektrik harcamamız gecede sadece
(343+176+8,4=) 6.03 liradır.
Ağustos ortasında susuzluk

Yarımada'da susuzluk Ağustos'un ortasını geçtiğimiz bu günlerde de hala devam
ediyor. Yönetim, bu durumu Muski Genel Müdürlüğünden başlayıp bu kurumun
Bodrum müdürlüğüne kadar ulaşıp görüştüğü ve çözüm aradığı halde ne
yazık ki hala hattımızda su yok.
Susuzluğun çok kısa sürede ortadan kalkmayacağı belli olunca, durumu
kayıt altına almak için, beş gün arayla bize gelen suyun ölçüldüğü
saatin fotoğraflarını çektik.
Görüleceği üzere bu beş günlük arada "aldığımız farzedilen" su sadece
300 litre. "Farzedilen diyoruz çünkü biliyorsunuz ki bir kesintiden
sonra borulardan ilk gelen su değil, suyun "sesi ve havası"dır.
Ama buna rağmen yine de sayacı yalanlamazsak, bu beş günde hane başına
düşen belediye suyu (300/314=) neredeyse bir şişeye sığacak ölçüde ve
0,95 litre. Bunun 4 kişilik ailelerde kişi başına düşeni ise 0,23
litreyi geçmiyor. Bu beş günlük suyu dilerseniz beşe bölerek Muski'den
alınan suyun günlük miktarlarına ulaşabilirsiniz.
Bu durumda yapılacak olan, Tanker'cilerin 18 ton olduğunu ifade ettiği
suları KDV dahil ve dolayısıyla kaynağı, satıcısı belli
tercihimizle 7.800 liradan satın almak.
Bu nedenle biz de bunu yapıyor ve olabildiğince kuyu sularımızı da
devreye sokarak sizi susuz bırakmamak için çalışıyoruz.
Bu tabii ki hem pahalı hem kuyumuzun bize verebileceği su ile sınırlı.
Dolayısıyla "parasıyla değil mi, kullanırım" demek yerine bu yükün bütün
üyeler tarafından taşındığını ve kimsenin sususz bırakılmaması için çok
çok tasarruflu kullanılması gerekiyor.
Bu nedenle gerek su satışında gerekse su verildiği saatlerde bazı
düzenlemeleri "olmazsa olmaz derecesinde" gerekli gördük ve şüphesiz bu tedbirler büyük sıkıntı ortadan
kalkana kadar hemen her gün gözden geçirilerek uygulanacak.
Bu tasarrufa uymanız ve göstereceğiniz anlayışa şimdiden
teşekkürlerle...
Su üzerine notlar

"Su sorunu" üzerine notlar
1.Daha önceden böyle bir şeyle karşılaşmamıştık?
Su sorunu nereden çıktı?
Su sorunu, Muski’nin kooperatifimize yeteri kadar su verememesinden
kaynaklanmaktadır. «Peki, Muski neden suyu veremiyor?» denildiğinde
alınan cevaplar arasında:
-Yaygın kuraklık nedeniyle göllerde verilecek düzeyde su kalmaması,
-Muski’yen gelip abonelere dağıtılan suyun yoğun patlaklar nedeniyle
önemli ölçüde kaybı,
-Zaman zaman verilebilen suyun önce düşük düzeydeki bölgelere gitmesi,
burada bir süredir boşalmış depoları doldurmakta olduğu,
-Bazı bölgelere verildiği düşünülen ya verildiği duyulan suların
Muski’nin zaman zaman dağıtımda yaptığı «ayarlamalardan» kaynaklandığı
düşünülmektedir. Ancak bu sorunun oldukça genel olduğu izlenmektedir.
2.Su sorunu ne kadar devam eder?
Suyumuz esas olarak Muski’den alındığı için yukarıda sayılan nedenler
ortadan kalkmadıkça ya da şartlar değişmedikçe en azından yağışlar
başlayanakadar bu sorunun devam edeceği anlaşılmaktadır.
3.Bizim «kuyu» gibi bir imkanımız var mı? Bu ne kadar yeterli
olabiliyor?
Bizim siteyi tamamen susuz bırakmamak için zaman zaman kullandığımız bir
kuyumuz var şüphesiz. Çok sıkıntıya düşmedikçe evlere daha kaliteli ve
belediye denetiminde olduğu için Muski’den alınan suyun verilmesi tercih
edilmektedir.
Ancak, kuyudan alınan suyumuz da, her gün 24 saat boyunca çekilse bile
sitenin tüm ihtiyacını karşılamaya yetecek ölçüde olmadığı gibi, sonsuz
bir imkan da değildir. Her zaman için giderek azalma ya da suyunun daha
tuzlu hale gelme olasılığı vardır.
4.İhtiyacımız olan su nereden sağlanmaya çalışılıyor?
İhtiyaç olan suyun karşılanabilmesi için Muski ile sürekli görüşülmekte,
günde çok kere oradan suyun gelip gelmediği ve gelen hat üzerindeki su
saati kontrol edilmektedir. 19 ağustos itibariyle yaptığımız incelemede
günlerdir çekilen susuzluktan sonra son beş günde gelen suyun sadece 5
ton olduğu görülmektedir. (Bunun anlamı: (5000/5/314=) her bir eve günde
3 litre, 3 kişilik bir ailede kişi başına sadece bir litre şehir
suyudur.)
Evlere verilen suyun bir kısmı kuyumuzdan, yetmeyen kısım tankerlerle
dışarıdan sağlanmaktadır.
5.Dışarıdan sağlanan su kaça mal oluyor? Ne kadar alıyoruz?
Şu an için Muskiden adeta hiç su gelmediği ve kuyu suyumuz günlük
tüketime yetmediği için tankerlerle günlük 90-100 ton civarında su
alınmaktadır (İki günde bir 18 tonluk 10 tanker su). Çeşitli kuyulardan
ve faturalı olarak alınan bu suyun her bir tankeri (6500 TL+KDV=) 7800
liraya, bu şekilde gelen suyun tonu ise (7800/18=) 433 liraya mal
olmaktadır. Suyun faturalı olması hem kendi hesaplarımızın hem alınan
suyun sağlığı yani hangi kaynaktan geldiğinin bilinmesi açısından önem
taşımaktadır.
6.Kuyu suyumuz ve tanker suları ne kadar sağlıklı?
Her iki kaynaktan gelen sular depolarımızda klorlanmakta, kuyularımız
tahlil ettirilerek mümkün olduğu kadar risk taşımamasına dikkat
edilmektedir.
7.Bu şekilde sağlanan sular kaça satılmaktadır? Fiyat nasıl
belirleniyor?
Kooperatif üyelerimize daha önceden satılmış, kartlarına ya da
saatlerine yüklenmiş olan sular artık «hukuken» kendilerinin satın almış
oldukları sular olduğu için, daha önceden parası ödenmiş olan bu sular
için «şu anda siteye maliyeti çok yüksek olsa dahi» bir fiyat farkı
istenmemektedir.
Ancak satın aldığı suyu biten üyelerimize bu gün sattığımız suların
fiyatı, net bir ayrımını yapmak mümkün olmadığı için (kendi kuyu
suyumuz+Tanker suyu fiyatı ortalaması olarak, hatta bu ortalamadan da
düşük bir fiyatla 200 liradan satılmaktadır. Bu fiyat şüphesiz tanker
suyuna ihtiyacımız kalmadığı zaman yeniden eski ölçülere dönecektir.
9.Neden 3 tonluk bir kota var, niye istediğimiz kadar alamıyoruz?
Yukarıda ve bu yazıda yapılan hesaplamalardan, şu anda 200 liradan
satılan suyun, tankerle gelen su maliyetine göre "zararına" bir satış
olduğu kolayca anlaşılacaktır. Dolayısıyla, 200 liradan da olsa, 3 ton
su alan ile 30 ton su alan üye için kooperatifin ortak bütçemizden
karşıladığı maliyet farklıdır. Örneğin 3 ton alan için bütçeye 600 lira
yük binerken 30 ton almak isteyenin yükleyeceği yük 6000 lira olacaktır.
Dolayısıyla üyelerin eşit aidatları ile finanse edilen bütçemizde suyu
az kullanan ile çok kullanan arasında bir yük farkı olmaması için böyle
bir kota koyuldu.
10.Böyle bir yöntem yerine tankerle alınan su bedelleri doğrudan üyelere
yüklenebilir miydi?
Örneğin "her üye ikişer bin lira ödese daha adaletli olur mu?" gibi
düşünen üyelerimiz de olmuştur. Ancak, şu anda sitemizde hangi hanede
kaç kişinin oturduğundan, hangi hanenin ne kadar su kullanacağına kadar
bu konuda bir ölçüm yapılamayacağına, kimin ne zaman gelip ne kadar
kalacağı ve dolayısıyla ne kadar su kullanacağı bilinemeyeceği için
kendilerinden standart bir su bedeli almak doğru bir mantık değildir ve
böyle bir yöntemle adalet sağlamak mümkün olamayacaktır.
11.Tankerlerle getirtilen su site bütçesini ne kadar sıkıntıya sokar?
Bu durum sitemize, günde 5 tanker hesabıyla yaklaşık (5X7800=) 39.000
lira maliyet yüklemektedir. Ancak, yeni satışların tonu 200 liradan
yapılmasına rağmen, halen üyelerimizin kart ve saatlerinde önemli ölçüde
su hakları (kredileri) olduğu için 200 liralık satışlar henüz son derece
sınırlı olup tanker maliyetlerini karşılayamamakta, bu fark bütçeden
karşılanmaktadır. Dolayısıyla, tankerle alınan su ihtiyacı ortadan
kalkana ya da Muskinin suyu yeterli olana kadar üyelerimizin su
tasarrufuna her zamankinden daha fazla dikkat etmesi sitemizin mali
yükünü azaltacaktır.
Son söz olarak; Gelişmeler siz sayın üyelerimize sık sık duyurulacak, bu
konularda isteyen her üyemize istediği bilgi verilecektir.
Umarız sıkıntımız çok sürmez ve en kısa zamanda normale döneriz.
Bu arada tek dileğimiz, tabii ki suyunuzu her zamankinden daha dikkatli
kullanmanız.
Sosyal tesis alt katta düzenleme

Sosyal Tesis, hukuken özel durumu olan önemli bir
malvarlığımız olması nedeniyle ne yazık ki bu günlere kadar
adeta sahipsiz bir hurdalık olarak tutulmakta, sitemizin hemen girişinde
ve havuzumuzun karşısında olması dolayısıyla da dışarıdan bakanlar için
pek hoş olmayan bir görünüme sahipti.
Şimdi, mevcut sorunlarını bilerek ve göz ardı etmeden burayı olabildiği
kadar ve maddi imkanlarımız çerçevesinde hem amacına uygun, hem daha kullanışlı hem daha
güzel görünümlü bir biçime sokma çalışmasını başlatıyoruz.
Yol tarafından bakıldığında buranın sol tarafında kalan ve üstteki
resimde "+" işaretleri arasında kalan kısımdaki bütün sahipli-sahipsiz
hurdalıkları boşalttırıyor ve burayı daha yararlı biçimlerde
kullanılabilir hale getiriyoruz.
Alttaki resim, önemli kısmı sitemize ait alet, malzeme ve bazı eşyalar
olan ve korunmasız bir alan iken, hem daha muhafazalı hale getiriyoruz, hem
de önündeki
"+" işaretlleri arasında kalan iki bölümü kapatarak buradaki genel
görüntünün gözleri daha az rahatsız edecek hale gelmesini sağlıyoruz.
Hisseyi tutup, evi satmak
kazançlı mı?

Bu soruyu belki de "Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmamanın
bir yolu var mı?" diye sormak daha doğru.
Bunu yapmak isteyen hiç bir kimseye engel olmak mümkün değil tabii... Ama
baştan söyleyelim; böyle bir
işten kar etmek bir yana, kişiye çok büyük bir zarar veriyor.
Maalesef bu konudaki eksik bilgiler ve olur olmaz tavsiyeler bazen
insanları böyle bir düşünceye yönlendirip zarara sokabiliyor.
Nedenini açıklayalım:
1.Bizim kooperatif tüzüğümüze göre üyeliğe girişin de, sürdürülebilmesi
için de bu işin olmazsa olmaz şartı "sitede tapu sahibi olmak".
Yine kooperatifle ilgili mevzuata göre sitede hiç evi olmayanın üyeliğe
kabulü mümkün olmuyor ama örneğin beş evi olanın yine sadece bir üyeliği
bulunuyor. Yani bir kişi adına birden fazla pay sahipliği olmuyor.
Dolayısıyla üye yerini satarken fiyatını kooperatif üyeliğini de hesaba
katıp vermişse tamam. Yeri satmış ama kooperatifi devretmemişse işi çok
zor.
2. Tapuya gidip evini satan ama kooperatif hissesini devretmeyenin,
üyeliği sürdürme şansı kalmadığı için yönetimin kendisini üyelikten
çıkarması gerekiyor. Tabii çıkarılınca da kendisine bir şey ödenemiyor.
3.Mevzuata göre bu şekilde üyelikten çıkarılanın bu çıkarılma
dolayısıyla kooperatiften bir bedel talep etme şansı yok. Çünkü hukuk,
kooperatifin "üyelere kazanç sağlayan değil, hizmetten istifade
ettiren bir kurum" olduğunu ve onun da sadece üyeliği sürece hizmetten
yararlanma hakkı bulunduğunu söylüyor.
4.Bu durumda evini satan ama kooperatif hissesini devretmeyen kişi,
yönetimce üyelikten çıkarılana kadar hala üye sayıldığı için,
sitede oturup hizmetten yararlanmasa bile herkes gibi aidatları ödemek
zorunda. Çünkü yine mevzuata göre aidat borcu, alınan hizmetten değil
hukuken üyeliğini devam ettirmekten kaynaklanıyor.
Dolayısıyla evini satan ama üyeliğini sürdüren bir kişi, üzerinden
örneğin beş sene de geçse kendisi kooperatiften çıkarılmayı istemediği ya
da yönetimce üyelikten çıkarılmadığı her ay için yine aynı aidatı ödemek, ödemediği
zaman sürekli biriken aidatı ve yüklenen gecikme zamlarına katlanmak
zorunda.
5.Acaba bu üyelik sürerken, kooperatif değerli bir arsasını kat
karşılığı inşaata verse, bu tür üyeliği süren kişi o binalar yapılıp
kiraya verildiğinde bundan pay sahibi olur mu?
Olur tabii...
Gerçi kooperatifin o üyeyi istediği an üyelikten çıkarma hakkı var ama
çıkarmadığını düşünürsek o da son ana kadar pay sahibi. Fakat bu anlamlı
bir iş değil çünkü hayatın akışı içinde kimsenin sadece "kat karşılığı inşaat
yapılacağı" umuduyla ama yapılsa bile ortalama beş yıl kadar sürecek bir
süreçten sonra gelecek kirayı bekleyip ilk kira gelirleri tahsil edilene ve
"belki" dağıtılır diye o
güne kadar diğer üyeler gibi aidat ödemesi pek karlı bir durum değil.
Hele sitede böyle bir inşaat faaliyeti en azından yakın tarihlerde
düşünülmüyorsa üyelikte israrla aidata devam edip buradan kar beklemek
neresinden baksanız biraz fazla iyimserlik ve astarı yüzünden pahalı bir
beklenti.
6."Hem üyeliğimi devretmeyeyim, hem çıkarmasınlar hem de aidat ödemeden üye
olarak kalayım ve demek ise baştan söylediğimiz gibi
"katmerli" bir çıkarma nedeni. Çünkü evi olmamak birinci ise, aidatı ödememek
ikinci bir çıkarma nedeni oluşturuyor tüzüğe göre.
Sonuç olarak; konutunu satanlar bu işten en fazla o konutu kooperatif
hissesi ile birlikte satarkan alıcıyla yaptıkları pazarlıkta kazançlı
çıkabilirler. Çünkü bu olmadan yapılan satış sonrasında eski üyenin artık ne
kooperatiften alacağı bir bedel kalıyor ne de üyelikten çıkarılmışsa
sonradan devir hakkı.
Aksine, şeklen üyelik devam ettikçe üstüste binen aidatlarla
karşılaşılıyor.
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için burayı
tıklayınız:
Arıtma maliyeti neden yükseliyor?

Yukarıdaki fotoğraftaki okla işaretli yere
dikkatle bakılırsa, tavandaki betonu taşıyan kirişin yarıyarıya kesilmiş
olduğu ve altında da dışarıya çıkmış demir çubukları görülecektir.
Yönetim olarak yaptığımız incelemede "arıtma"nın olduğu bu kısmın
bütüne yakın kısmının son
derece kötü bir betonarme yapıya sahip olduğu gibi, 3 ayrı kirişin,
içerisinden boru geçirmek için aynı şekilde kesilmiş olduğunu tesbit
ettik.
Binalarda kolon kesiminin nasıl bir sonuç yarattığını, son yıllarda
nelere malolduğu elbette bilinecektir.
Tavan yapısının da endişe verici olduğu halde olduğu görülünce,
bunlardan
şikayet etmeyip sadece çözüm aradık.
Ancak yaptığımız çalışmada, sizler gibi bizim de daha önceden "3.130.000
liraya cam elyaflı kompozit malzemeli tanklarla yenilenir" diye
bildiğimiz bu yapıya el attığımızdan bu yana işin "mahiyeti" de
"maliyeti" de maalesef çok değişti.
1.Her şey bir yana, en erken 2025 Kasım-Aralık aylarında başlanacak işin
maliyeti piyasa rakamlarıyla %50 oranında bile artsa, bu rakam kolayca 4,5 milyona
yaklaşacaktı ve hukuken yeni bir genel kurul kararı gerekiyordu.
Yani gereken ek bütçe sadece bu sebepten bile ilk maliyet artışını alacaktı.
2.Üzerinde havuzun bir kısmının bulunduğu bu yerin çökmesi halinde,
-Bırakalım havuzun çökebilecek kısmını bir yana- altına, genel kurula
sunulduğu şekilde yapılacak yeni tankların da altta adeta kağıt gibi
ezileceği, önceden kabul edilen malzemenin buna dayanamayıp
içerisindeki kokulu atıkların ortalığa yayılacağı açıktı. Genel kurula önerilen
sistem değişmeliydi.
3.Dolayısıyla mühendislik incelemelerinde daha önce öngörülenden farklı olarak, yeni tankların
yukarıdaki tavanı da destekleyecek biçimde betondan ve tavana kadar
(tavanı destekleyecek yapıda perde beton) yapılması ve böylece havuz
kısmının da kurtarılması gereği ortaya çıktı.
4.Genel kurula getirilen yatırım rakamı, kabaca "cam elyaflı kompozit
malzemeden tanklar"ın içeriye montajı olarak fiyatlandırılmışken;
buradaki çelik tankların oksijen kaynakları ile kesilip parça parça
çıkarılması, zeminin yeniden sağlamlaştırılması, tabana meyil verilmesi, dış
duvarın yıkılıp yeniden yapılması ve daha da önemlisi; bu operasyon
yapılırken yaklaşık 45-60 gün sürebilecek işlem süresince sistemden
gelen atığın nerede toplanacağı ya da nereye, nasıl taşınacağı konusunda
bir bilgi yoktu. İlk bilgilere göre sadece bu atığın atılabilmesı için
sürekli çalıştırılacak iki vidanjöre 1.800.000 lira kadar taşıma parası
ödemek gerekiyordu.
5.Daha pek çok teferruatı da olan bu konu, arıtma konusunda deneyimli üç
teknik ekiple ayrı ayrı yerinde tartışıldı ve belirli bir aşamaya gelindi. Ancak bu
aşamada ortaya çıkan gerçek; genel kurulca verilen ek bütçenin bu
yenilemeye asla yetmeyeceği, ve diğer taraftan; yönetim kurulunun
da bu bütçeyi oldukça aşan yatırıma kendiliğinden karar veremeyeceği
idi.
Dolayısıyla bu durumun önümüzdeki inşaat mevsimi başlamadan yeniden
genel kurula sunularak bir kere daha değerlendirilmesi, yapılacaksa
yönetime önceden verilen yetkinin yenilenmesi için bir olağanüstü genel
kurula gidilme zorunluluğuydu.
Sonuçta, maliyet ve uygulama tekniği konusunda arayışlar sürerken, 1
Kasım 2025 tarihinde olağanüstü genel kurulu toplama hedefiyle
çalışmalar da başlatıldı.
Bu arada başka bir çözüm bulunamazsa, ilk hesaplamalara göre ve bu günkü
fiyatlarla 6,5-7 milyon liraya kadar çıkabileceği anlaşılan bu yenileme
için bütün üyelerimizi bu işleri aynı sistemde ve daha ucuza yapmayı
taahhüt edebilecek kendi mkanlarını ve çevrelerini sitemiz yararına
seferber etmeleri için şimdiden davet ettiğimizi duyururuz.
Neden "olağanüstü" genel kurul?
Pek çok
kurumda olduğu gibi kooperatiflerde de yapılacak işlerin kararı
genel kurullar tarafından verilir. Buralarda alınan kararlar da yine
genel kurullarda seçilen yönetim kurulları tarafından uygulamaya konur.
Ancak, genel kurulların aldığı bu kararlar çeşitli nedenlerle
uygulanabilir olmaktan çıkarsa, yapılacak olan; o genel kurullardan
değişen şartlar dolayısıyla yeni bir karar istenmesi yani "Peki bu
durumda yönetim ne yapsın?" sorusunun sorulmasıdır.
İşte aslında iki yılda bir toplanan ama karşılaşılan yeni bir durumda ne
olacağının tartışıldığı genel kurullara "Olağanüstü" genel kurullar
diyoruz.
Sitemizdeki ek yatırım bütçesine konu edilen "arıtma" konusu da buna
örnektir. Burada da daha önce genel kurulca "şu fiyata şunlar yapılsın"
diye alınan kararın, değişen proje ve değişen piyasa şartları
dolayısıyla yeniden görüşülmesi gerekmiş ve genel kurulumuz "Peki bu
şartlar kaşısında yönetim ne yapmalı" sorusunun cevabını almak için
yeniden toplantıya çağrılmıştır.
Belki denecektir ki "Peki, yönetim bu işin şartları yani projesi ve
bedeli değişse de kendi insiyatifi ile yine de bir şeyler yapabilir mi?
Bu iş için de genel kuruldan çözüm sorulması gerekli mi?"
Değil tabii...
Yaptığının doğruluğuna ve kabul göreceğine inanıp insiyatif alan her
yönetim elindeki bütün imkanları kullanarak elbette bir şeyler
yapabilir. Ama her zaman için bir genel kurulun kararı yönetimin üç
kişisinin kararından daha sağlıklı, daha genel kabul görmüş bir karar
değil midir?
İşte bu nedenle şimdi önümüzde böyle bir genel kurul çağrısı var.
Belki bir önceki toplantıyı 130 kişiyle toplamışken şimdi 80 kişiyle
kararlar almak zorunda kalacağız, belki 130 kişinin fikrini almak varken
sayımız biraz düşecek ama... aşağıdaki linkten ulaşacağınız gibi biz, bu
konuları 130 da değil, tamamımız yani 306 üyemiz de bilsin, tartışsın
diye, üstelik öyle genel kurulun açıldığı saatlerde ve gündemdeki sırası
gelince o hengamede değil tam iki ay öncesinden bütün üyelerimize
ayrıntılı bir biçimde "yazarak" gönderdik ve her gün her isteyene tekrar
tekrar anlatıyoruz. Dolayısıyla genel kurulumuza gelmeden vekalet veren
üyelerimiz bile burada nelerin görüşüleceğini bilerek emanet edecekler
oylarını vekillerine.
Bu konuda bilgiye ulaşmak için tıklayınız:
1.
uyeleremektup
2.
https://www.farilya.web.tr/tuzukdegisikligitalebi.htm
Arıtma için alınmış eski teklif
Bilindiği
gibi Haziran 2025 tarihli genel kurulumuzda arıtma için alınmış bir
teklif bulunduğu, yenilemenin 3.130.000 lira bütçe ile karşılanacağı, bu
bedelin üyelerimizden dört taksitte alınacağı bildirilmiş ve kabul
edilmişti.
Yönetimin devamlılığı prensibiyle hareket eden yeni yönetim, ekte özeti
ve kopyası görülen "teklif"i incelediğinde, teklifinin "arıtmamızın
komple yenilenmesi" değil, sadece "yerinde montajı yapılacak atıksu
tankları satışı" olduğunu, burada sözü edilen montajın ise bütün olarak
nakledilmesi güç olan tankların parçalar halinde nakledilecek ve
tankların sitemizde bir araya getirilmesinden ibaret olduğunu, malın
araçtan indirilmesini bize ait olduğu,bu ürünün bedeli peşin ödendikten
sonra 2-3 hafta içinde teslim edilebilceğini ve eski demir tankların
sökülmesinden, tabanın güçlendirilmesi, çalışan sistemde süregelecek
deşarjın nasıl çözüleceği ile ilgili olmadığı, arıtma sisteminin
"anahtar teslimi kurulmasını" kapsamadığını gördü.
Buna rağmen, ilgili firma ve teklifin altında imzası bulunan kişiye
ulaşılarak sorıulduğunda;
-Kendisinin bizim arıtmamızı gelip görmediği,
-Teklifini telefonla Konya'ya gönderilen fotoğraflara bakarak verdiğini,
bildirdi.
İşi anahtar teslimi arıtma için bir teklif haline getirip
getiremeyecekleri konusunda ise, bunu yapabileceklerini ancak bu işler
için Bodrum'dan bir inşaat firması ile bularak anlaşıp, kendileri için
bir "gözetim" ücreti de alarak tamamlatabileceklerini bildirdiler.
Kendilerinden bu teklifi de beklediğimizi bildirmemize karşılık,
herhangi bir geri dönüş olmadı.
Konya'dan alınan
camelyaf teklif
Arıtma konusunda yeni önerimiz

Bu konuda
çevre mühendislik firması ve pek çok arıtmacı firma ilgilileri ile
yaptığımız görüşmeler ve arıtmanın bulunduğu mekanda yapılan
çalışmalarda:
1.Arıtmanın karmaşık bir "sistem" olması -hatta çalışırken yenilenmesi
gereken bir sistem olması dolayısıyla- gelen atığının deşarjının, eski tankların sökümünün, yenilerinin yapımının ve her türlü donanımının kurulması
ile işler hale
getirilmesinin, iki ay sürebilecek bu işin gelişiminin ve sonucunun
kolayca takip edilebilmesinin bu konuda ihtisası olan tek bir yüklenici eliyle
yapılmasını gerektirdiği,
2.Bunu yapacak firmanın özellikle Bodrum yöresinde yerleşik, bilinen ve
deneyimli bir firma olması, gerek yapım ve gerekse ilerideki
kullanımlarda kadrolarının en fazla bir telefonla ulaşılabilecek
mesafede olması,
3.Temas kurduğumuz 5 firmadan sadece birinden derli toplu bir teklif
gelmesi, diğer üçünün teklif dahi vermemesi,
3.Teklifinin bizimle birlikte yerinde incelenerek, karşılıklı görüş
alışverişi ve tercih değerlendirilmeleri ile olgunlaştırılması yani
"uzaktan" verilecek tekliflerin çok güvenilir olmayacağı düşünülerek, bu
tanımlara uygun olduğunu gördüğümüz bir firma ile çeşitli çalışmalar
yaptık, bu çalışmalarda karşımıza çıkan çözüm önerilerini farklı kişi ve
firmalarla test ettik ve ortaya artık genel kurulumuzun takdirine
sunulacak bir teklif çıktı.
4.Bu teklif elbette genel kurulumuza sunulana kadar daha da
olgunlaştırılacak ve üzerinde çalışılacak.
Ama şu kadarı belli oldu ki, bu seçim uygun görüldüğü takdirde bize
anahtar teslimi maliyeti 3 taksitte ve 4,552.000+KDV rakamını
aşmayacak.
5.Bu bedelin nasıl karşılanacağı konusunda da, üyeleri zora sokmayacak
olan formülü genel kurula sunacağız. Kısaca özetlersek:
-Şu anda, arıtma operasyonunu anahtar teslimi yaptırırken bedelin
"tamamını" daha önceden istenen 4x2500 liralar, ihtiyatlarımız ve
sizlerin aidatlarınızdan yaptığımız tasarruflar ile faiz gelirlerinden
karşılayabiliyoruz.
Gerektiğinde bu işe kullanılabilecek 5.5 milyon liramız şu anda bir
banka fonunda aylık %3 dolayında faizli getiri sağlayarak mevcut olup, buna henüz 2500 liralık taksitlerden vadesi
gelmemiş 1.500.000 lira da tahsil edildiğinde, -günlük işlerimizi aksatmadan
ve normal aidatlarımızı kullanmadan- kolayca, toplamda 7 milyon
liralık bir nakde ulaşabiliyoruz.
Dolayısıyla önerimiz ve arıtma teklifi kabul edildiğinde genel kuruldan
üyelerimizin bunun için yeni ödemeler yapması değil, sadece teklif edilen arıtma bedeli için
bu işin sözleşmesini imzalama ve iş bitiminde üzerinde mutabık kalınan meblağın ödemesini
yapabilme yetkisini isteyeceğiz.
üzerinde çalışılan arıtma projesine ulaşmak için tıklayın:
........
|